White Hunter, Black Heart (Beyaz Avcı, Kara Yürek) adlı romanında Peter Viertel, sırf bir safariye katılmak ve imkan bulursa bir fil avlamak istediği için John Huston'un Afrika Kraliçesi'nin stüdyoda değil, Kongo' da gerçek mekanlarda çekilmesinde ısrar ettiğini ileri sürer. Huston'un kişiliğini bilenler için bu hiç de ihtimal dışı değildir. Öyle ya da böyle, çekimlerin gerçek mekanlarda yapılması çok akıllıca bir karardı ve Humprey Bogart ile Katharine Hepburn gibi alışılmadık ama aynı ölçüde akıllıca bir seçimle oluşturulmuş oyuncu kadrosunun da katkısıyla Afrika Kraliçesi'ni olağanüstü bir film yapmaya yetti.
Bu pek zor da değildir çünkü mekanların görkemini -ve rahatsızlığı- kesinlikle gerçektir ve değişen, gelişen, kendilerinde ve birbirlerinde daha önce hiç fark etmedikleri nitelik ve yetenekler keşfeden bu insanlar son derece inandırıcıdır. Öyküde aşk, tehlike, heyecan kadar karakterlerden ve durumların kendisinden kaynaklanan hoş, doğal bir mizah da vardır.
Viertel'in sinema endüstrisi -üzerine yazılmış en iyi romanlardan biri olan yukarıda sözünü ettiğimiz kitabı da 1990'da filme çekildi. Huston rolünde ona pek benzemeyen Clint Eastwood oynadı. Gerek kitap, gerekse film Afrika Kraliçesi' ne ilginç bir ek oluşturmaktadır.
NEFRET ZAMANLA YAKINLAŞMAYA DÖNÜŞÜYOR
Kaba saba, alkolik tekne kaptanı rolünde Bogart ve huysuz, ciddi, kız kurusu İngiliz misyoneri rolünde Hepburn. Olacak iş değil, öyle değil mi? Ancak Hollywood'dan çıkar böyle bir saçmalık diye düşünebilirsiniz. Gel gelelim gayet iyi işlemiştir bu formülü. Bu zıt ikilinin Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanlardan kaçışını, zorlu bir nehir boyunca Bogart'ın teknesi Afrika Kraliçesi ile giriştikleri tehlikelerle dolu yolculuğun, başlangıçta birbirlerinden nefret ederlerken yavaş yavaş, hiç istemeden birbirlerine aşık oluşlarını seyrederken kendimizi öyküye kaptırır ve inanmaya başlarız.Bu pek zor da değildir çünkü mekanların görkemini -ve rahatsızlığı- kesinlikle gerçektir ve değişen, gelişen, kendilerinde ve birbirlerinde daha önce hiç fark etmedikleri nitelik ve yetenekler keşfeden bu insanlar son derece inandırıcıdır. Öyküde aşk, tehlike, heyecan kadar karakterlerden ve durumların kendisinden kaynaklanan hoş, doğal bir mizah da vardır.
FİNAL GENEL OLARAK BEĞENİLMEDİ
Filmin finali (Alman kruvazörüne saldırı) ise herkesin kabul ettiği gibi aşırı duygusal, biraz şişirme ve -açık konuşalım- hiç de inandırıcı değil. Ne var ki, başka türlü de olamazdı. Daha az görkemli bir son kabul edilemezdi. Peter Viertel yazarlar arasında adı geçmemesine rağmen senaryo üzerinde çalışmıştı.Viertel'in sinema endüstrisi -üzerine yazılmış en iyi romanlardan biri olan yukarıda sözünü ettiğimiz kitabı da 1990'da filme çekildi. Huston rolünde ona pek benzemeyen Clint Eastwood oynadı. Gerek kitap, gerekse film Afrika Kraliçesi' ne ilginç bir ek oluşturmaktadır.