Toplumun farklı kesimlerinden farklı yaş gruplarına ve yaşantılara sahip bireylere öğrenme imkanı tanıyan müzeler, Uluslararası Müzeler Konseyi (International Council of Museums, ICOM), müzeyi; Toplumun ve gelişimin hizmetinde, halka açık, insana ve onun çevresine şahitlik eden malzemelerin üzerinde araştırma yapar, bilgi toplar, bunları korur, daha sonra bilgiyi paylaşır ve sonunda inceleme, eğitim ve zevk alma duygusu amacıyla bunları sergiler, kâr gütmeden uzak, bağımsız ve bir sürekliliğe sahiptir.” şeklinde tanımlar.
Bu tanımdan hareketle müzenin işlevlerine yönelik yapılan araştırmalar sonucunda, kültür olaylarına sık sık katılım gösteren kişilerin, küçük yaşlardan itibaren çok çeşitli kültür ve sanat etkinliğinde yerini almış kişiler olduğu anlaşılmıştır. Bu durumdan hareketle çocukların erken yaşlardan başlayarak müzelerle tanıştırılmasının ne kadar önemli olduğu pek çok kurum tarafından belirtilmekte; çocukların ne kadar küçük yaşta ve sıklıkta müzelere gelirlerse, onlara sağlayacağı katkının o kadar fazla olacağı düşünülmektedir. (http://www.yoret.org.tr/Bilgi.asp Kadriye Tezcan Akmehmet)
Müzelerdeki eserler bizim sosyal dünyamızın yansımasıdır. Değerli olmaları ve kolay erişilebilir olmaları, onları öğrencilerle sosyal bilgiler dünyası arasında bağlantı kurma açısından oldukça değerli kılar (Boyer 1996). Okul gibi çeşitli sosyal kurumlarda karşılaşmış oldukları soyut kavramlar ve geniş konular, günlük yaşantılarıyla ilgili somut veşantılara ilgi çekici hikayelere dönüşmektedir. Aynı zamanda bireyler yaşadıkları yerden uzak ve farklı yerleri keşfeder ve bu yerlerle kendi çevreleri arasında ilişkiler kurarlar (Hunter 1993). Böylece, maddeye bürünmüş somut kültürden eğitim ve öğretim bünyesinde yararlanıldığı zaman ve çevremizdeki dünya ile etkileşim içine girildiği zaman öğrencilere miras eğitimi de verilmiş olur (Hunter 1998).
Müzelerin hayat boyu eğitimin sunulabileceği en uygun ortamlardan birisi olmasındaki önemli etkenlerden biri de her yaşta eğitimin gerçekleşebilmesidir. Bu bağlamda müzelerin temel işlevi olan iletişim, kendi bünyesinde ziyaretçileri müzeye çeken reklam ve pazarlama stratejilerini, onların ihtiyaçlarını keşfeden ve karşılayan araştırma ve değerlendirmeyi ve bilimsel ve teknik birtakım ihtiyaçlarını karşılamak için eğitim ve eğlence etkinliklerini içeriyor olmalıdır. Müze gezileri, öğrenciyi içine katan, onu aktif hale geçiren ve üreterek öğrenmeyi hızlandıran ortamı ile geleneksel eğitim anlayışının dışına çıkaran önemli bir işleve sahiptir (Onur 2000).
Müzeler; sergiler, gösteriler, olaylar, posterler, kitapçıklar ve çok çeşitli iletişim yöntemleriyle kitle iletişimini sağlayabilirler; bunun yanı sıra konuşmalar, rehberli turlar, dokunma oturumları, tartışma grupları, atölye çalışmaları yoluyla da doğal iletişimi kullanabilirler (Onur 2000). Bütün bunlar müze gezilerinin işlevselliğini gözler önüne sermektedir. Müzeyi ve müzecilik olgusunu yalnızca tarihle ilişkilendirilen mekânlar olarak ele almak doğru olmayacaktır.

Çeşitli el sanatları, kültürel motifler ve işlemeler, modern sanatlar gibi konseptleri de bünyesinde barındıran müze alanlarının çoğunluk tarafından bilinmesi ve uygulanması hiç şüphesiz ki bireylerin estetik algısını geliştirerek çevresindeki birçok unsura daha nitelikli ve farklı açılardan bakmasını, çok yönlü düşünmesini, birtakım şeyleri anlamlandırmasını sağlayacaktır. ABD’de bulunan ve önemli müzelerden biri olan Newark Müzesi’nin kurucusu John Cotton’un ifadesiyle, müzecilik;
halkın güzel olandan zevk almasını ve estetiksel algılarla birlikte düşünceleri geliştirmeyi amaçlamalıdır. Tarihi binalar ve çeşitli yapıtlar, mekânlar ve özellikle müzeler sosyal öğrenme koşullarının en elverişli ve verimli olduğu alanların başında gelir.
Tarih, fen bilimi, sosyal bilgiler ve hayat bilgisi gibi çeşitli derslerin canlı laboratuvarı niteliği taşıyan müzeler, eğitim aşamasında olan çocukların ve gençlerin, eğitimlerini destekleyici, yaşantı yoluyla öğrenmeleri ve keşif duygularının tetiklenmesi bakımından ciddi önem taşımaktadır. Ayrıca öğrenmeyi keyifli hale getirici önemli sosyal alanlardır. Özellikle tarihi mekânlar ve müzeler bireylere canlı bir çevrede zengin tarihi kaynakları görüp yerinde inceleme imkânı tanır.
Bu durum ise bireylerin, tarihin doğasının ve bilinmeyen yönlerinin farkına varmalarını sağlamaktadır. Bütün bunlar müze gezilerini oldukça işlevsel hale getirmektedir. ABD’de, çeşitli Avrupa ülkelerinde ve bizim ülkemizde de müze gibi tarihsel mekânların okullar tarafından ziyaretleri resmi olarak teşvik edilmektedir. Müze ortamında çocuklar; müze eğitimi etkinliklerine aktif bir şekilde katılarak ya da ilgilerine göre ve program öncesinde hazırlanmış planlamalar doğrultusunda müzeyi gezerek, objeler ile aktif ve verimli biçimde çalışma, onları gözlemleme ve yerinde inceleme fırsatı bulabilirler.
Bunun yanı sıra çeşitli toplumların kültürlerini, sanatlarını ve sanat anlayışlarını, tarihi yaşantılarını ve geçmişlerini görmek için müzeler insanlara önemli bir şans sunar (Rasool, 2009). Bu açıdan da müze gezileri büyük önem arz eder. Şu an, günümüzde, sanat galerisi ve müze konusu ve bu konularla ilgili geziler, eğitimde çok önemli bir role sahip olduğu bilinmektedir. Cumhuriyet döneminin önemli sanat eğitimcilerinden olan İsmail Hakkı Baltacıoğlu ve İsmail Hakkı Tonguç, müze ve sanat galerilerinin ne denli önem arz ettiğini yıllar önce fark etmişler ve bu konuya dikkat çekmek için bu konular üzerinde durmuşlardır. İsmail Hakkı Baltacıoğlu bu konuya şu şekilde değinir: “Çocuğu sosyal çevrenin zenginliklerinden faydalandırmanın yolu yalnızca öğretmek ve yaptırmak değil; bizzat sosyal çevre ile olan samimi ilişkilerini kolaylaştırmak ve bunu güven altına almaktır.
Çocuğun etrafında sürekli çalışan insanlar, zevk ve belirli yöntem teknikleri barındıran sanatçılar ya da bunların eserleri bulunur. Çocuk, tarihin bu şeklide ürünleriyle ilişki içerisine girdiği takdirde, estetik düşüncesi ve kişiliği hemen, olağan şekilde, kolayca doğal ve zorunlu bir biçimde oluşacaktır” (Etike, 1987: 557). Çocuklar müzelere ve sergilere götürülerek veya onlara sanat eserlerinin kopya örnekleri gösterilerek geçmişteki, kendi zamanlarındaki sanat hayatı ile temas içinde bulunmuş olurlar, bu sayede o hayatı tanımış olurlar, geçmişe dair bilinç oluştururlar” (Tonguç, 1952: 428-429).
Bu tanımdan hareketle müzenin işlevlerine yönelik yapılan araştırmalar sonucunda, kültür olaylarına sık sık katılım gösteren kişilerin, küçük yaşlardan itibaren çok çeşitli kültür ve sanat etkinliğinde yerini almış kişiler olduğu anlaşılmıştır. Bu durumdan hareketle çocukların erken yaşlardan başlayarak müzelerle tanıştırılmasının ne kadar önemli olduğu pek çok kurum tarafından belirtilmekte; çocukların ne kadar küçük yaşta ve sıklıkta müzelere gelirlerse, onlara sağlayacağı katkının o kadar fazla olacağı düşünülmektedir. (http://www.yoret.org.tr/Bilgi.asp Kadriye Tezcan Akmehmet)
MÜZE GEZİLERİNİN EĞİTİME KATKILARI
Müzelerin eğitim ortamı olarak önemini vurgulayan isimlerden John Dewey’e (1859– 1952) göre ise, önceki yaşantılar üzerine giderek eklenen müze deneyimlerinin, sorgulamalar neticesinde yeni ilgi ve deneyimlerin oluşturmasına, sorular sorulmasına yol açtığı ve böylece yaşama uyarlandığı belirtilmektedir (Hein, 2004). Bunun yanı sıra farklı kültür ve değerlere sahip objelerden oluşan müzelere gerçekleştirilen turistik geziler, farklı kültürel değerlere sahip toplumların birbirleriyle etkileşimi açısından da oldukça önemlidir.Müzelerdeki eserler bizim sosyal dünyamızın yansımasıdır. Değerli olmaları ve kolay erişilebilir olmaları, onları öğrencilerle sosyal bilgiler dünyası arasında bağlantı kurma açısından oldukça değerli kılar (Boyer 1996). Okul gibi çeşitli sosyal kurumlarda karşılaşmış oldukları soyut kavramlar ve geniş konular, günlük yaşantılarıyla ilgili somut veşantılara ilgi çekici hikayelere dönüşmektedir. Aynı zamanda bireyler yaşadıkları yerden uzak ve farklı yerleri keşfeder ve bu yerlerle kendi çevreleri arasında ilişkiler kurarlar (Hunter 1993). Böylece, maddeye bürünmüş somut kültürden eğitim ve öğretim bünyesinde yararlanıldığı zaman ve çevremizdeki dünya ile etkileşim içine girildiği zaman öğrencilere miras eğitimi de verilmiş olur (Hunter 1998).
Müzelerin hayat boyu eğitimin sunulabileceği en uygun ortamlardan birisi olmasındaki önemli etkenlerden biri de her yaşta eğitimin gerçekleşebilmesidir. Bu bağlamda müzelerin temel işlevi olan iletişim, kendi bünyesinde ziyaretçileri müzeye çeken reklam ve pazarlama stratejilerini, onların ihtiyaçlarını keşfeden ve karşılayan araştırma ve değerlendirmeyi ve bilimsel ve teknik birtakım ihtiyaçlarını karşılamak için eğitim ve eğlence etkinliklerini içeriyor olmalıdır. Müze gezileri, öğrenciyi içine katan, onu aktif hale geçiren ve üreterek öğrenmeyi hızlandıran ortamı ile geleneksel eğitim anlayışının dışına çıkaran önemli bir işleve sahiptir (Onur 2000).
MÜZELERİN ÇOCUĞUN GELİŞİMİNE FAYDALARI
Müzeler, artık eserleri yalnızca toplayıp koruma altına alan kuruluşlar olmanın dışına çıkmıştır. Bunun yanında iletişim kuran kuruluşlar haline gelmiştir. Dolayısıyla müzeler, diğer özelliklerine ek olarak, bir iletişim sistemi olma özelliğini de bünyesinde barındırır. Hooper- Greenhill’e göre “karma iletişim”, ileriki zamanlarda müzelerin, müze iletişim politikaları geliştirirken yararlanacakları en önemli kavram olma özelliğini taşıyor. Müzelerde hem kitle iletişim yöntemleri kullanılır hem de doğal özellikler taşıyan yüz yüze (karşılıklı) iletişim olanakları yaratılmaktadır.Müzeler; sergiler, gösteriler, olaylar, posterler, kitapçıklar ve çok çeşitli iletişim yöntemleriyle kitle iletişimini sağlayabilirler; bunun yanı sıra konuşmalar, rehberli turlar, dokunma oturumları, tartışma grupları, atölye çalışmaları yoluyla da doğal iletişimi kullanabilirler (Onur 2000). Bütün bunlar müze gezilerinin işlevselliğini gözler önüne sermektedir. Müzeyi ve müzecilik olgusunu yalnızca tarihle ilişkilendirilen mekânlar olarak ele almak doğru olmayacaktır.

Çeşitli el sanatları, kültürel motifler ve işlemeler, modern sanatlar gibi konseptleri de bünyesinde barındıran müze alanlarının çoğunluk tarafından bilinmesi ve uygulanması hiç şüphesiz ki bireylerin estetik algısını geliştirerek çevresindeki birçok unsura daha nitelikli ve farklı açılardan bakmasını, çok yönlü düşünmesini, birtakım şeyleri anlamlandırmasını sağlayacaktır. ABD’de bulunan ve önemli müzelerden biri olan Newark Müzesi’nin kurucusu John Cotton’un ifadesiyle, müzecilik;
halkın güzel olandan zevk almasını ve estetiksel algılarla birlikte düşünceleri geliştirmeyi amaçlamalıdır. Tarihi binalar ve çeşitli yapıtlar, mekânlar ve özellikle müzeler sosyal öğrenme koşullarının en elverişli ve verimli olduğu alanların başında gelir.
MÜZELERİN DERS MÜFREDATINA KATKILARI
Özellikle ulusal, yerel veya genel konularda farklı konseptlerle oluşturulan müzeler, bireylere seyirlik haz vererek keyifli saatler geçirmelerini sağlamaktadır. Konuya bu yönden de yaklaşılırsa müzelerin sadece araştırma, çeşitli tarihi nitelik taşıyan nesneleri toplama ve bunları koruma görevleri değil; bunların yanında eğitici rollerinin de olduğu pek tabii ortaya çıkmaktadır.Tarih, fen bilimi, sosyal bilgiler ve hayat bilgisi gibi çeşitli derslerin canlı laboratuvarı niteliği taşıyan müzeler, eğitim aşamasında olan çocukların ve gençlerin, eğitimlerini destekleyici, yaşantı yoluyla öğrenmeleri ve keşif duygularının tetiklenmesi bakımından ciddi önem taşımaktadır. Ayrıca öğrenmeyi keyifli hale getirici önemli sosyal alanlardır. Özellikle tarihi mekânlar ve müzeler bireylere canlı bir çevrede zengin tarihi kaynakları görüp yerinde inceleme imkânı tanır.
Bu durum ise bireylerin, tarihin doğasının ve bilinmeyen yönlerinin farkına varmalarını sağlamaktadır. Bütün bunlar müze gezilerini oldukça işlevsel hale getirmektedir. ABD’de, çeşitli Avrupa ülkelerinde ve bizim ülkemizde de müze gibi tarihsel mekânların okullar tarafından ziyaretleri resmi olarak teşvik edilmektedir. Müze ortamında çocuklar; müze eğitimi etkinliklerine aktif bir şekilde katılarak ya da ilgilerine göre ve program öncesinde hazırlanmış planlamalar doğrultusunda müzeyi gezerek, objeler ile aktif ve verimli biçimde çalışma, onları gözlemleme ve yerinde inceleme fırsatı bulabilirler.
Bunun yanı sıra çeşitli toplumların kültürlerini, sanatlarını ve sanat anlayışlarını, tarihi yaşantılarını ve geçmişlerini görmek için müzeler insanlara önemli bir şans sunar (Rasool, 2009). Bu açıdan da müze gezileri büyük önem arz eder. Şu an, günümüzde, sanat galerisi ve müze konusu ve bu konularla ilgili geziler, eğitimde çok önemli bir role sahip olduğu bilinmektedir. Cumhuriyet döneminin önemli sanat eğitimcilerinden olan İsmail Hakkı Baltacıoğlu ve İsmail Hakkı Tonguç, müze ve sanat galerilerinin ne denli önem arz ettiğini yıllar önce fark etmişler ve bu konuya dikkat çekmek için bu konular üzerinde durmuşlardır. İsmail Hakkı Baltacıoğlu bu konuya şu şekilde değinir: “Çocuğu sosyal çevrenin zenginliklerinden faydalandırmanın yolu yalnızca öğretmek ve yaptırmak değil; bizzat sosyal çevre ile olan samimi ilişkilerini kolaylaştırmak ve bunu güven altına almaktır.
Çocuğun etrafında sürekli çalışan insanlar, zevk ve belirli yöntem teknikleri barındıran sanatçılar ya da bunların eserleri bulunur. Çocuk, tarihin bu şeklide ürünleriyle ilişki içerisine girdiği takdirde, estetik düşüncesi ve kişiliği hemen, olağan şekilde, kolayca doğal ve zorunlu bir biçimde oluşacaktır” (Etike, 1987: 557). Çocuklar müzelere ve sergilere götürülerek veya onlara sanat eserlerinin kopya örnekleri gösterilerek geçmişteki, kendi zamanlarındaki sanat hayatı ile temas içinde bulunmuş olurlar, bu sayede o hayatı tanımış olurlar, geçmişe dair bilinç oluştururlar” (Tonguç, 1952: 428-429).