İki katlı cumbalı evlerin bulunduğu, alçak gönüllü semti, küçük bir tren, istasyonu selamlar... Tren istasyonu tabelasındaki yazı dikkat çekicidir: Cankurtaran. Eminönü ilçesine bağlı Cankurtaran, İstanbul'un en eski semtlerinden biri olarak bilinmektedir. Semtin sınırları, Ahırkapı, Kumkapı ve Marmara denizi tarafından çizilmiştir. Rivayete göre adını, boğazda akıntı nedeniyle kazaya uğrayan teknelerdeki denizci ve yolcuları kurtarmak için kurulan iskeleden almıştır. Saat kadranına ihtiyaç duymayacak kadar dingin görünen Cankurtaran'ın tarihine ilginç anılar düşer...
Lütfü Akad yeni filmini Cankurtaran'da çekmek isteyince, semt bir cümbüş yerine döner. Semtteki iplik fabrikasının işçileri, sinemacıları yakından görmek için sık sık işten kaytarmaya başlarlar. Bu arada seyir zevkini ileri götürüp sinemacılara sataşanlar da olur. Ancak bu serseri tayfası fabrikada çalışan işçilerden sıkı bir dayak yiyecektir. Sinema ekibini koruyanların başında vurduğunu yıkan bir delikanlı vardır. Cankurtaran henüz film çekilmeden film olur! Lütfü Akad birkaç gün sonra, bir zamanlar boksör olduğunu öğrendiği gence haber yollayıp çekeceği bir kavga sahnesinde oynamasını isteyecektir. Erol Taş sinema hayatına işte böyle başlar. Kısa bir süre içinde karakter rollerinin aranan oyuncusu olan Taş, 1965, 1967 ve 1975 yıllarında Antalya Film Festivali'nde "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu" dalında "Altın Portakal" alacaktır.
Zalim, hilekâr, kurnaz, oyuncu...
Erol Taş'a, taş ve şişe yağdıkça namı yürür. iki katlı cumbalı evlerin bulunduğu alçakgönüllü semti, tren düdüğü selamlar, istasyonun hemen karşısındaki kahvenin tentesinde güneşten solmuş bir yazı göze çarpar: Erol Taş Kültür Merkezi. Tavşan kanı çayınızı içerken önünüzden iyi adamlar geçer... Kahvede asılı duran portre siyah-beyaz ve sinsice gülüm olmak.
Lütfü Akad yeni filmini Cankurtaran'da çekmek isteyince, semt bir cümbüş yerine döner. Semtteki iplik fabrikasının işçileri, sinemacıları yakından görmek için sık sık işten kaytarmaya başlarlar. Bu arada seyir zevkini ileri götürüp sinemacılara sataşanlar da olur. Ancak bu serseri tayfası fabrikada çalışan işçilerden sıkı bir dayak yiyecektir. Sinema ekibini koruyanların başında vurduğunu yıkan bir delikanlı vardır. Cankurtaran henüz film çekilmeden film olur! Lütfü Akad birkaç gün sonra, bir zamanlar boksör olduğunu öğrendiği gence haber yollayıp çekeceği bir kavga sahnesinde oynamasını isteyecektir. Erol Taş sinema hayatına işte böyle başlar. Kısa bir süre içinde karakter rollerinin aranan oyuncusu olan Taş, 1965, 1967 ve 1975 yıllarında Antalya Film Festivali'nde "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu" dalında "Altın Portakal" alacaktır.
Erol Taş’ın Hayat Hikayesi
Sinema yaşamı boyunca irili ufaklı rollerle yaklaşık 200 filme imza atan Taş, sinemaseverden çok çeker. Yılmaz Güney'in "İnce Cumali"sinin gala gecesinde film ekibinin tümü sahneye çıkıp konuşma yapacaktır. Sıra Erol Taş'a gelince kıyamet kopar. Filmde "gaddar köy ağası"nı oynayan sanatçıya, taş ve şişe yağmaya başlar. Üstü başı kan içinde kalan Erol Taş rolünü hakkıyla kesmiş olduğunu anlayarak sahneden bağırır "Atın atın, bana taş değil, ekmek atıyorsunuz!" Bu sözlerden sonra salonda kısa süreli sessizlik olacak, ardından da büyük bir alkış tufanı kopacaktır. Seyirci silkinmiş, kendine gelmiştir. 1926'da Erzurum'da doğan Erol Taş, İstanbul'a geldikten sonra yaşamını kazanmak için çeşitli işlerde çalışır.Erol Taş’ın Bilinmeyen Başarıları
Cankurtaran'da çıkan patırtıyla sinema dünyasına adım atan sanatçı, beyaz perdedeki ilk ciddi deneyimini, "Acı Günler" filmine borçludur. Erol Taş, Cankurtarandan hiç ayrılmaz. Burada açtığı kahvede hem semt sakinlerine hem de Türk sinemasının tanıdık simalarına yarenlik edecektir. Kahvesi ve sineması arasında mekik dokur. 'Taş, Cankurtaran'da kopan bir başka büyük kıyametten de sorumludur Zalim bir Rus generalini oynadığı filmden çıkan izleyiciler Cankurtaran'daki kahvesini basıp onu linç etmeye kalkacaklardır.Zalim, hilekâr, kurnaz, oyuncu...
Erol Taş'a, taş ve şişe yağdıkça namı yürür. iki katlı cumbalı evlerin bulunduğu alçakgönüllü semti, tren düdüğü selamlar, istasyonun hemen karşısındaki kahvenin tentesinde güneşten solmuş bir yazı göze çarpar: Erol Taş Kültür Merkezi. Tavşan kanı çayınızı içerken önünüzden iyi adamlar geçer... Kahvede asılı duran portre siyah-beyaz ve sinsice gülüm olmak.