NATO 4 Nisan 1949 yılında Washington Antlaşması neticesinde Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri arasında kurulmuş uluslararası bir askeri ittifak/örgüttür. Amacı ise kendi resmi sitesinde şöyle açıklanmaktadır: “Üyelerinin özgürlüğünü ve güvenliğini siyasi ve askeri yollarla garanti etmek” (06.12.2018).
Bu kısa açıklamadan sonra bu bölümün ilgili meselesine giriş yapabiliriz. Aslında “Türkiye’nin NATO’ya giriş öyküsü çok eskilere gider. Osmanlı’nın kendini Rusya’ya karşı savunmak istemesi, İngiltere’nin de Osmanlı’ya destek çıkması ile başlar”(Gür,2009).
Ama daha yakın tarihe bakacak olursak;
Fikir Cumhuriyet Halk Partisi zamanında atılmıştır. Daha muhalefetteyken bile NATO’ya girme konusunu şiddetle savunan Demokrat Parti iktidara geldikten sonra çalışmalarını zaten hızlandırmıştı ancak o dönemlerde yaşanan olaylar sebebiyle çalışmalarına daha fazla hız vermiştir (Sarınay,1988: 86).
Bu sebeple “Türkiye bu büyük ve güçlü komşusuna karşı koyabilmek için Batı ittifakına yönelmişti” ( Sezgin, 1996: 29). Farklı girişimlerde bulunan Türkiye NATO’ya üye olabilmek için tabiri caizse fırsatlar aramış ve harekete geçmiştir. Burada kastedilen fırsat ise Kore Savaşı’nın ta kendisidir.
Kore Savaşı, Kuzey Kore’nin Güney Kore’ye saldırmasıyla başlamıştır. Bu durum batılı demokratik ülkeleri tedirgin etmiştir ve harekete geçmelerine sebep olmuştur. Bu sebeple de “Birleşmiş Milletler, 27 Haziran 1950’de Kore’ye yardım kararı almıştır. Aynı karar Türkiye’ye de telgrafla bildirilmiş ve Türkiye Birleşmiş Milletlere her türlü yardıma davet edilmiştir”( Sarınay,1988: 87).

İşte beklenen çağrı Türkiye’ye ulaştırılmıştı ve Türkiye’nin bunu iyi değerlendirmesi gerekiyordu. Bahsettiğimiz gibi zaten Türkiye kendi güvenlik tehditleri için hedef olarak bütün batı ittifaklarına üye olmak istiyordu. Bu sebeple yukarıda değindiğimiz gibi Kore Savaşı NATO’ya üye olabilmek için Türkiye’nin ayağına gelen oldukça karlı bir fırsattı. Nitekim BM’nin çağrısının ardından “Türkiye, 25 Temmuz 1950’de BM kumandanlığında, 4500 kişilik bir kuvveti Güney Kore’ye göndermeye karar vermiştir. Böylece Türkiye ABD’den sonra Kore’ye BM emrine silahlı bir kuvvet göndermeye karar veren ülkelerin ikincisi olmuştur” (Sarınay,1988: 87).
Katılma kararı, Türkiye’nin DP ile yeni bir dış politika belirlediğinin bir göstergesiydi. Türkiye, cumhuriyet tarihinde ilk kez, hem de kendinden kilometrelerce uzakta, vatandaşlarının adını bile bilmediği bir ülkede savaşa giriyordu. Bu Menderes hükümeti tarafından alınmış “radikal” ve “yeni” bir adımdı (Akkaya,2012:7).
İç politikada asker yardımına karşı bu tip olaylar yaşanırken diğer ülkelerin yani paktın diğer üyelerinin de düşüncelerine değinmekte fayda vardır çünkü belli başlı üyeler bu üyeliğe karşı çıkmaktan geri kalmamışlardır ve kendilerine göre haklı sebepleri vardır. Türkiye yanında Yunanistan üyeliğine de karşıt olan ülkelerin birtakım savları ise şu şekildeydi:

Türkiye ve Yunanistan, batının güvenliği için savunulması gereken kritik bir alanda konumlanmışlardı. Türkiye’nin jeostratejik yapısı, Sovyetlere yakınlığı, Akdeniz ülkesi olması ve Ortadoğu’daki konumu ABD’nin Türkiye’ye yakınlaşmasını sağlamıştır. Bundan dolayı ABD Türkiye’nin NATO’ya üyeliğini desteklese de ya da en azından ortak üye statüsünü verilmesini istememesine rağmen Türkiye’nin jeostratejik konumunu, Rusya’ya yakın olmasının ve Ortadoğu ile yakınlığının NATO üyelerini savaşa sürüklemesinden korkan Avrupalı üyeler Türkiye’nin NATO’ya üyeliğini desteklememiştir ( Ekici ve Baharçiçek, 2016: 159).
Kısaca Türkiye’nin NATO’ya giriş serüveni özetlenecek olduğunda, ABD ve Türkiye’de dönemin hükümetinin çabaları sayesinde –her ne kadar dış faktörlerin çabaları mevcut olsa da- girişimiz mümkün olmuştur. Gerek kararın aykırı olduğu gerekçesiyle gerekse Türkiye’nin üyeliğinin doğru olmaması sebebiyle sorunlarla karşılaşılsa da Kore Savaşı'nın sürdüğü tarihlerde gündeme gelen üyelik konusu, 1952’ de nihayet sonuçlanmıştır ve hem ileri sürülen düşünceler susturulmuştur hem de Türkiye resmen NATO’nun üyesi haline gelmiştir. Böylece amacına ulaşan Türkiye, tehditten kendisini biraz daha uzak tutma şansını yakalamıştır.
Kafakalem.com
Bilgi - Fikir
Bu kısa açıklamadan sonra bu bölümün ilgili meselesine giriş yapabiliriz. Aslında “Türkiye’nin NATO’ya giriş öyküsü çok eskilere gider. Osmanlı’nın kendini Rusya’ya karşı savunmak istemesi, İngiltere’nin de Osmanlı’ya destek çıkması ile başlar”(Gür,2009).
Ama daha yakın tarihe bakacak olursak;
Fikir Cumhuriyet Halk Partisi zamanında atılmıştır. Daha muhalefetteyken bile NATO’ya girme konusunu şiddetle savunan Demokrat Parti iktidara geldikten sonra çalışmalarını zaten hızlandırmıştı ancak o dönemlerde yaşanan olaylar sebebiyle çalışmalarına daha fazla hız vermiştir (Sarınay,1988: 86).
TÜRKİYE NATO’YA NEDEN GİRDİ?
NATO’nun Türkiye açısından nasıl bir önemi vardı? Türkiye NATO’ya neden girdi? Girmek için hangi yollardan geçti? Şimdi bu ve bu gibi soruların cevabını arayabiliriz. Öncelikle Türkiye’nin NATO’ya duyduğu birtakım ilgiler mevcuttu:- 1)1945’teki Sovyet isteklerinin yarattığı şoku hala hissediyordu. Truman Doktrini ve Marshall Yardımı sayesinde, ABD ile yakın işbirliğine girilmiş ama bu kuzeydeki büyük komşunun taleplerinden doğan endişeyi azaltmamıştı. İkinci Dünya Savaşı sırasında izlenmek zorunda kalan aşırı realist politika sonucu, savaş sonrası dünyada yalnız kalma korkusu başlamıştı. Türkiye, batı Avrupa ve kuzey Amerika ülkelerinin oluşturduğu güvenlik şemsiyesi içinde yer alarak, bu durumu ortadan kaldırmak istiyordu. Böylece ülke topraklarının savunulması daha da kolaylaşacak, Türk ordusu modernize edilebilecekti.
- 2)Türk devlet adamları NATO’ya üye olmayı, cumhuriyetin ilanından beri izlenen Batı’ya dönük dış politikanın bir gereği olarak görüyorlardı. 1949’da Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden olan Türkiye, NATO üyeliğini kendisine verilmesi gereken bir hak olarak değerlendiriyordu.
- 3)Örgütün dışında kalınması halinde ABD’den alınan ekonomik ve askeri yardımların azalacağından endişe duyulmaktaydı. Türkiye, NATO üyesi olarak hem mevcut yardımları korumak hem de yeni yardım programlarına dahil olmak istiyordu.
- 4)Kamuoyu NATO’ya katılmanın gerekliliğine inanmaya başlamıştı (Erhan, 2001: 543-544).
TÜRKİYE'NİN NATO'YA GİRMESİN KORE SAVAŞI'NIN ÖNEMİ
Yani bakıldığında Türkiye’nin kendi haklı sebepleri vardı ve bu ittifakın üyesi olmayı gerçekten çok istiyordu. Bunlara rağmen Türkiye için bir alternatif daha vardı: Avrupa Konseyi. Aslında “Türkiye’nin Avrupa Konseyi’ne katılması, NATO dışında kalmasından doğan endişeleri hafifletmişti ancak yine de Sovyet tehlikesi karşısında duyulan endişeler tam olarak giderilmiş değildi” (Sarınay,1988: 83). Bu sebeple ülkemizin NATO bünyesine katılma arzusu hiçbir zaman son bulmamıştı çünkü Sovyet tehdidi tam olarak bertaraf edilememişti.Bu sebeple “Türkiye bu büyük ve güçlü komşusuna karşı koyabilmek için Batı ittifakına yönelmişti” ( Sezgin, 1996: 29). Farklı girişimlerde bulunan Türkiye NATO’ya üye olabilmek için tabiri caizse fırsatlar aramış ve harekete geçmiştir. Burada kastedilen fırsat ise Kore Savaşı’nın ta kendisidir.
Kore Savaşı, Kuzey Kore’nin Güney Kore’ye saldırmasıyla başlamıştır. Bu durum batılı demokratik ülkeleri tedirgin etmiştir ve harekete geçmelerine sebep olmuştur. Bu sebeple de “Birleşmiş Milletler, 27 Haziran 1950’de Kore’ye yardım kararı almıştır. Aynı karar Türkiye’ye de telgrafla bildirilmiş ve Türkiye Birleşmiş Milletlere her türlü yardıma davet edilmiştir”( Sarınay,1988: 87).

İşte beklenen çağrı Türkiye’ye ulaştırılmıştı ve Türkiye’nin bunu iyi değerlendirmesi gerekiyordu. Bahsettiğimiz gibi zaten Türkiye kendi güvenlik tehditleri için hedef olarak bütün batı ittifaklarına üye olmak istiyordu. Bu sebeple yukarıda değindiğimiz gibi Kore Savaşı NATO’ya üye olabilmek için Türkiye’nin ayağına gelen oldukça karlı bir fırsattı. Nitekim BM’nin çağrısının ardından “Türkiye, 25 Temmuz 1950’de BM kumandanlığında, 4500 kişilik bir kuvveti Güney Kore’ye göndermeye karar vermiştir. Böylece Türkiye ABD’den sonra Kore’ye BM emrine silahlı bir kuvvet göndermeye karar veren ülkelerin ikincisi olmuştur” (Sarınay,1988: 87).
Katılma kararı, Türkiye’nin DP ile yeni bir dış politika belirlediğinin bir göstergesiydi. Türkiye, cumhuriyet tarihinde ilk kez, hem de kendinden kilometrelerce uzakta, vatandaşlarının adını bile bilmediği bir ülkede savaşa giriyordu. Bu Menderes hükümeti tarafından alınmış “radikal” ve “yeni” bir adımdı (Akkaya,2012:7).
NATO'YA GİRMENİN DOĞURDUĞU SONUÇLAR
Bu karar elbette iç politikada sorunlara da sebep olmuştur ve iktidar- muhalefet arasını iyice açmıştır. Çünkü “Demokrat Parti Hükümeti, kararı, Meclise danışmadan Kabine toplantısında almıştır” (Akkaya, 2012: 7). Hatta “Cumhuriyet Halk Partisi ve lideri İsmet İnönü kararın usulsüz ve anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle karşı çıkmıştır” ( Aydın, 2010: 28). Ancak önemli bir nokta vardır ki “CHP bu karşı duruşa rağmen yine de Kore’de verilen mücadele de Türk askerinin her zaman yanında olmuş ve desteklerini iletmekten geri kalmamıştır” ( Aydın, 2010 : 28).İç politikada asker yardımına karşı bu tip olaylar yaşanırken diğer ülkelerin yani paktın diğer üyelerinin de düşüncelerine değinmekte fayda vardır çünkü belli başlı üyeler bu üyeliğe karşı çıkmaktan geri kalmamışlardır ve kendilerine göre haklı sebepleri vardır. Türkiye yanında Yunanistan üyeliğine de karşıt olan ülkelerin birtakım savları ise şu şekildeydi:

Türkiye ve Yunanistan, batının güvenliği için savunulması gereken kritik bir alanda konumlanmışlardı. Türkiye’nin jeostratejik yapısı, Sovyetlere yakınlığı, Akdeniz ülkesi olması ve Ortadoğu’daki konumu ABD’nin Türkiye’ye yakınlaşmasını sağlamıştır. Bundan dolayı ABD Türkiye’nin NATO’ya üyeliğini desteklese de ya da en azından ortak üye statüsünü verilmesini istememesine rağmen Türkiye’nin jeostratejik konumunu, Rusya’ya yakın olmasının ve Ortadoğu ile yakınlığının NATO üyelerini savaşa sürüklemesinden korkan Avrupalı üyeler Türkiye’nin NATO’ya üyeliğini desteklememiştir ( Ekici ve Baharçiçek, 2016: 159).
NATO'YA GİRMEMİZİ ABD DESTEKLEMİŞTİ
Yani geçmişe bakıldığında anlaşılan o ki, “Türkiye’nin NATO’ya üye olma isteği, ABD tarafından desteklenmesine rağmen Avrupalı üyelerin istememesinden dolayı Türkiye yoğun bir dönem geçirmiştir” (Ekici ve Baharçiçek, 2016: 160). Ancak Türkiye bu işin peşini bırakacak bir aktör değildi ve kendi güvenliğini garanti altına almak adına her türlü adımı atmaya hazırdır. Nitekim çabalarının başarılı olacağı da açıktır.Kısaca Türkiye’nin NATO’ya giriş serüveni özetlenecek olduğunda, ABD ve Türkiye’de dönemin hükümetinin çabaları sayesinde –her ne kadar dış faktörlerin çabaları mevcut olsa da- girişimiz mümkün olmuştur. Gerek kararın aykırı olduğu gerekçesiyle gerekse Türkiye’nin üyeliğinin doğru olmaması sebebiyle sorunlarla karşılaşılsa da Kore Savaşı'nın sürdüğü tarihlerde gündeme gelen üyelik konusu, 1952’ de nihayet sonuçlanmıştır ve hem ileri sürülen düşünceler susturulmuştur hem de Türkiye resmen NATO’nun üyesi haline gelmiştir. Böylece amacına ulaşan Türkiye, tehditten kendisini biraz daha uzak tutma şansını yakalamıştır.
Kafakalem.com
Bilgi - Fikir