S. Ahmet Arvasinin “İlm-i Hal” adlı eseri bugüne kadar ciddi bir incelemeye tabi tutulmamıştır. Arvasi hakkında yazılan kitaplarda bu eser bir iki sayfayla geçiştirilmiş, genellikle müellifin eserinin ilk sayfalarında kaleme aldığı ifadelere yer verilerek eserin bölümleri sayılmış ve konu geçiştirilmiştir. Bu yazımızda Arvasinin “İlm-i Hal”ini bir ilahiyat uzmanı gözüyle ele almayacağız. Bu işi ehline bırakıp ilmihaller hakkındaki değerlendirmelere göz atarak Arvasi'nin ilmihalinin küçük ama önemli farklarını ortaya koymaya çalışacağız.
TDK Güncel Türkçe Sözlük “İslam dininin kurallarını öğretmek için yazılmış kitap” olarak verir İlmihal tanımını. İlmihaller halkın inanç esasları ve ibadetleri, İslam’ın fert ve cemiyet hayatına dair ortaya koyduğu prensipleri, tavsiye, emir ve yasakları ile Müslümanların tarih boyunca bu prensipler doğrultusunda kazanmış oldukları örf ve adetlerini ihtiva eden eserler olarak da tanımlanır.
İlmihallerin ortaya çıkışı Buhari’de geçen “Cibril” hadisine dayandırılır. Cibril Hadisi, Abdullah bin Ömer’in babası Ömer bin Hattab yoluyla naklettiği Sünni İslam’da “İmanın 6 şartı” ve “İslam’ın 5 şartı” gibi inanışlara temel oluşturan hadistir.
Hadiste, Cebrail aleyhisselam sahabelerden Dıhye (r.a) kılığına bürünerek peygamber ve arkadaşlarını ziyaret eder, Peygambere çeşitli sorular sorar: “Ya Muhammed! Bana İslam’ın ne olduğunu söyle!’ Muhammed: ‘İslam; Allah’tan başka tanrı olmadığına, Muhammed’in de Allah’ın elçisi olduğuna tanıklık etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Beyt’i hac etmendir buyurdu. O zat: ‘Doğru söyledin dedi. İslam’ın beş şartı, imanın altı şartı, otuz iki farz, elli iki farz gibi kuralların bu hadisten hareketle oluşturulduğu kabul edilir.

Bu soruların cevabını Doç. Dr. Namık Kemal Okumuş'un bir makalesi üzerinden vermeye çalışacağız. Okumuş, “Yaratıcının ahlaklı birey ve toplum” belirterek şöyle devam eder: İnanç, ibadet ve ahlak tevhidi projenin üç ayağını oluşturmaktadır. Namaz, oruç, hac vb. ibadetlerin yanı sıra dürüst olmak, dengeli, sakin, adil ve paylaşımcı bir hayat sürmek de bu yapının eğitici fonksiyonlarıdır. Bu yüzdendir ki ibadetlerin birincil kazanımı, sosyal hayatta görülebilen ahlaki kazanımlar üzerinden tanımlanmaktadır.
Dahası ibadetler, ahlak merkezli kişisel adımları destekleyen ve tutarlı davranış modeli geliştiren bir temrin olarak kabul edilebilir. Bu aşamada denilebilir ki ilahi irade nezdinde ibadetlerin kurgulanmasındaki gerçek amaç, sadece ibadet eden bir kişiliğin temini değil, ilgili ibadetler üzerinden ibadet ve inancın eğitmiş olduğu ahlaklı bir toplumsal yapıya kavuşmaktır.”
Geleneksel ilmihal eğitiminin yeni ve yaşanan zamanı önceleyen bir yapıdan uzak olduğunu ifade eden Okumuş şöyle devam eder: “Bu eserler, ibadetlerin şekilsel yönlerini daha bir önceledikleri için ahlaki kazanmalara vurgu yapan, kişisel ve de zihinsel özgürlük süreçlerini dikkate almayan bir yapıda kaleme alınmışlardır. Hatta bu eserlerin ibadet becerisi ve gelişimini tercih eden ve bu beklentileri de öncelikli öğretim materyali yapan eserler oldukları görülmektedir.
Bu yüzden de ahlaki kazanmaların daha gerilere atıldığı ve insanlara güzel hayat yaşatan bu kazanımları adeta nefsi güzelleştirme malzemesi gibi gören ilgili dindarlık eğitimi, süreç içerisinde bazı problemlerin de kaynağı durumuna gelmiş gibidir. Yani şekilsel dindarlığa kayan her türlü ibadetin yapıldığı, ancak bu ibadetlerin kişiye kazandırması gereken ahlak kazanmaların unutulduğu bir kaba Müslümanlık tipi de gelişmiş bulunmaktadır.”
Arvasi hoca tüm eserlerinde okuyucularına bir kapı aralar, yeni ufuklar açar. Kitaplarında, derslerinde olduğu gibi Doğunun ve Batının sosyologlarının, felsefecilerinin, bilim adamlarının görüşlerini bize aktararak yol gösterir. Öğrencilerinden Sakin Öner, eğitimci S. Ahmet Arvasi için şöyle der: “Doğu ve Batının bütün psikolog, sosyolog ve filozoflarının fikirlerini çok iyi bildiğinden, onunla tartışma cesareti gösterenler sürekli kaybediyorlardı.” Arvasi’nin öğrencileri onun ders anlatışını özetlerler: “Sınıfta dolaşır, Doğunun ve Batının düşünce adamlarının fikirlerini aktarır, sonra bunlardan kendisi bir sonuç çıkarırdı.” O bir öğretmendir. Kitaplarında da sınıftaki ders anlatışını aynıyla görmemiz mümkündür.

Arvasi’nin bilgi ve birikimini, mantık süzgecinden geçirerek nakletmesi tüm eserlerinde mevcuttur. Okumalarına bakarsak, Eflatundan Emile Durkheim’e, Machiavelli’den Zimmerman’a, İbni Haldun’dan Kari Marksa, Nietzsche’den M. Kovalevski’ye, Henry Bergson’dan Y. Kandehlevi’ye, Auguste Comte’den İmam Rabbaniye, J. J. Rousseau’dan Mevlana'ya, S. Freud’dan İmam-ı Azam'a geniş bir yelpaze görürüz. Eserlerinde yaptığı alıntıları kaynak vererek belirtmesindeki amaç da bizi araştırmaya sevk etmek, ufkumuzu açmak, kalıplarımızı kırmak içindir. Müslüman’ın dünyaya ve olaylara at gözlüğüyle bakması yerine her zaviyeden bakışını ister.
Gelelim güncel konulardaki yaklaşımına. Öncelikle şunu belirtmekte fayda var ki Arvasi, ileri görüşlü bir aydındır. 1965 yılında kaleme aldığı ve Türk İslam Ülküsü kitabının iskeleti sayabileceğimiz “İleri Türk Milliyetçiliğinin İlkeleri adlı kitapçığında “Türk milliyetçilerinin kendilerini anlatacak, ifade edebilecek tiyatrolarını kurmasını, gazete ve dergilerini basmasını, radyosu olması gerektiğini savunur ki o dönemde bunlar devlet eliyle yapılan çalışmalardır ve özel sektörün esamesi okunmamaktadır.
“Anaokullarının çocukların bedeni, zihni, hissi, iradi ve içtimai gelişmelerinde çok mühim rolleri vardır. Bu okullarda okuma yazma öğretilmez, yeni yetişecek nesillere İslami ruh, iman ve ahlak ölçüleri içinde bedeni ve ruhi gelişme sağlanır, çocuklar mektep hayatına hazırlanır.” “Ehemmiyetle belirtmek gerekir ki bir kavmin, bir ırkın, bir cemiyetin istiklali kendi çocuklarına istediği terbiyeyi verebilmesi ölçüsünde vardır. Kendi çocuklarına istediği terbiyeyi veremeyen cemiyetler, asla hür ve bağımsız değildirler.”
Arvasi, eserlerinde sanata büyük önem verir. İlm-i Hal’de de bu konuya dikkat çeker ve çocukluktan başlamak üzere sanat eğitimine önem vermeyi tavsiye eder: “Çocuğun kelime hâzinesini zenginleştirmede, muhayyilesini geliştirmede ve muhakemesini işletmede hikayelerin, menkıbelerin, masalların büyük payı vardır. Ebeveyn ve terbiyeciler, korkutucu, ürkütücü olmamak şartıyla çocuklara bol bol hikaye, masal, menkıbe, şiir vs. okumalı, onların anlayacağı dille onlarla sohbet etmelidirler.”
İyi ve usta kalemlerden çıkmış tiyatro eserleri ile senaryolar, yine aynı ustalıkla sahneye konur ve filmlere aktarılırsa çok başarılı olmakta, genç nesillerin terbiyesinde iyi neticeler vermektedir. Müslümanlar, kendi kültür ve medeniyetlerinin değerleri içinde kalarak çocuklar ve gençler için hazırlayacakları filmler ve tiyatro eserleri ile kısa zamanda büyük hamleler yapabilirler. Bu husus çok mühimdir.”
İlmihalde borçlanma, banka, kooperatif, para, karaborsa konularına da güncel bakış açısıyla yaklaşılmıştır. Bunun yanında nüfus planlaması da günümüz şartlarına göre istihdamla izah eder: “Bilinmelidir ki memleketin nüfus artış hızını zoraki tedbirlerle düşürmeye kalkışmak doğru değildir. Esasen, ilmi müşahedeler göstermiştir ki memleketler sanayileştikçe, zirai cemiyet yapısından sınai cemiyet yapısına geçtikçe, kadınların aile dışında çalışma temayülleri arttıkça, nüfusun artma hızı da bunlara paralel olarak kendiliğinden düşmektedir.

Bu, zirai cemiyetlerin nüfusu ittiğini ve sınai cemiyetlerin ise nüfusu çektiğini ifade eder. Böyle olunca zirai cemiyet yapısında bulunan Müslüman milletler, kısa zamanda sanayileşebilirse bugün sahip oldukları nüfus hacim ve kesafetinin kendilerine yetmeyeceğini, dışarıdan nüfus ve emek ithal etmek zorunda kalacaklarını hayretle göreceklerdir. O halde, Müslümanlara düşen iş, suni ve zorlama tedbirlerle nüfuslarını azaltmak yerine, sağlam dini ve milli programlarla insan unsurlarını muasır şartlarda terbiye edip kadrolaştırmak ve geri kalmışlık zincirini, hızlı ve dengeli bir sanayileşme planına bağlanarak kırmaktır. Cemiyetler her şeyden önce, insan unsurunu değerlendirememişse hiçbir ham maddesini değerlendiremezdi.
Özellikle Doğu ve Batının eğitim bilimcilerinin, sosyologlarının, felsefecilerinin, din adamlarının, fikir insanlarının görüşlerini ilmihal dahil tüm eserlerinde aktarması ve dipnot olarak vermesi bize yeni ufuklar açıyor. “Bu dinsiz, şu kafir; görüşleri dikkate alınmaz.” anlayışını yıkıyor ve doğrunun, güzelin her iklimde, her coğrafyada vücut bulabileceğini, bu doğru ve güzellikleri almakla bir şey kaybetmeyeceğimiz gibi çok şeyler kazanacağımızı bize anlatıyor.
İlm-i Hal, belki dört dörtlük bir eser değildir. Zaten Arvasi hoca da bu konuda mükemmel bir eser ortaya koymak iddiasında değildir. O, sadece keskin kurallar yumağı içinde boğulmuş ilmihal telifçiliğinde bir farklılık yapmaya çalışmış, gerek bu alanda çalışanlara gerekse bizlere bir kapı aralamış, ufuk açmıştır.
Milli Mecmua Dergisi; Mustafa Kuvancı
Kafakalem.com
Kitap
TDK Güncel Türkçe Sözlük “İslam dininin kurallarını öğretmek için yazılmış kitap” olarak verir İlmihal tanımını. İlmihaller halkın inanç esasları ve ibadetleri, İslam’ın fert ve cemiyet hayatına dair ortaya koyduğu prensipleri, tavsiye, emir ve yasakları ile Müslümanların tarih boyunca bu prensipler doğrultusunda kazanmış oldukları örf ve adetlerini ihtiva eden eserler olarak da tanımlanır.
İLMİHAL GELENEĞİ OSMANLI'NIN KURULUŞUYLA BAŞLAR
Osmanlı öncesinde ilmihal örnekleriyle ilgili çok az sayıda kaynağa ulaşılabildiği için ilmihal geleneği Osmanlı’nın kuruluşuyla başlatılır. Osmanlı’nın kuruluşuyla birlikte halkın diliyle dini bilgileri anlatan eserlere ihtiyaç duyulmasıyla bu tür eserler oluşum aşamasına girer. Tanzimat'a kadar gelişim aşaması olarak kabul edilir. Tanzimat ve Meşrutiyetten sonraki süreç ise bugünkü ilmihal geleneğinin temellerinin atıldığı dönem olarak kabul edilir.İlmihallerin ortaya çıkışı Buhari’de geçen “Cibril” hadisine dayandırılır. Cibril Hadisi, Abdullah bin Ömer’in babası Ömer bin Hattab yoluyla naklettiği Sünni İslam’da “İmanın 6 şartı” ve “İslam’ın 5 şartı” gibi inanışlara temel oluşturan hadistir.
Hadiste, Cebrail aleyhisselam sahabelerden Dıhye (r.a) kılığına bürünerek peygamber ve arkadaşlarını ziyaret eder, Peygambere çeşitli sorular sorar: “Ya Muhammed! Bana İslam’ın ne olduğunu söyle!’ Muhammed: ‘İslam; Allah’tan başka tanrı olmadığına, Muhammed’in de Allah’ın elçisi olduğuna tanıklık etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Beyt’i hac etmendir buyurdu. O zat: ‘Doğru söyledin dedi. İslam’ın beş şartı, imanın altı şartı, otuz iki farz, elli iki farz gibi kuralların bu hadisten hareketle oluşturulduğu kabul edilir.

S: AHMET ARVASİ NEDEN BİR İLMİHAL YAZMIŞTIR?
Hristiyanlıkta da “catechism” adı altında ilmihal benzeri eserlere rastlanmaktadır. Bu tür kitaplar halka temel bilgileri vermek için oluşturulan, halkın kolayca anlayabileceği eserlerdir. Arvasi hocaya kadar yazılmış sayısız ilmihal vardır. S. Ahmet Arvasi neden bir ilmihal yazma gereği duymuştur, mevcut ilmihalleri yeterli bulmamış mıdır?Bu soruların cevabını Doç. Dr. Namık Kemal Okumuş'un bir makalesi üzerinden vermeye çalışacağız. Okumuş, “Yaratıcının ahlaklı birey ve toplum” belirterek şöyle devam eder: İnanç, ibadet ve ahlak tevhidi projenin üç ayağını oluşturmaktadır. Namaz, oruç, hac vb. ibadetlerin yanı sıra dürüst olmak, dengeli, sakin, adil ve paylaşımcı bir hayat sürmek de bu yapının eğitici fonksiyonlarıdır. Bu yüzdendir ki ibadetlerin birincil kazanımı, sosyal hayatta görülebilen ahlaki kazanımlar üzerinden tanımlanmaktadır.
Dahası ibadetler, ahlak merkezli kişisel adımları destekleyen ve tutarlı davranış modeli geliştiren bir temrin olarak kabul edilebilir. Bu aşamada denilebilir ki ilahi irade nezdinde ibadetlerin kurgulanmasındaki gerçek amaç, sadece ibadet eden bir kişiliğin temini değil, ilgili ibadetler üzerinden ibadet ve inancın eğitmiş olduğu ahlaklı bir toplumsal yapıya kavuşmaktır.”
İLMİHAL DİNDARLIĞI NEDİR?
Yazının ilerleyen bölümlerinde “İlmihal dindarlığından bahsedilir. İlmihal dindarlığı “İbadet ve taatin amaç ve kazanımlarından çok icra ediliş veya formel şekilleri üzerinde yoğunlaşan dindarlıktır.” Okumuş, bu dindarlıkta şekli detayların 'öz'ün yerine geçtiğini, akıl ve şuurun yerini taklide ve tekrara bıraktığını ifade ederek bunu “geleneksel dindarlık” olarak tanımlar.Geleneksel ilmihal eğitiminin yeni ve yaşanan zamanı önceleyen bir yapıdan uzak olduğunu ifade eden Okumuş şöyle devam eder: “Bu eserler, ibadetlerin şekilsel yönlerini daha bir önceledikleri için ahlaki kazanmalara vurgu yapan, kişisel ve de zihinsel özgürlük süreçlerini dikkate almayan bir yapıda kaleme alınmışlardır. Hatta bu eserlerin ibadet becerisi ve gelişimini tercih eden ve bu beklentileri de öncelikli öğretim materyali yapan eserler oldukları görülmektedir.
Bu yüzden de ahlaki kazanmaların daha gerilere atıldığı ve insanlara güzel hayat yaşatan bu kazanımları adeta nefsi güzelleştirme malzemesi gibi gören ilgili dindarlık eğitimi, süreç içerisinde bazı problemlerin de kaynağı durumuna gelmiş gibidir. Yani şekilsel dindarlığa kayan her türlü ibadetin yapıldığı, ancak bu ibadetlerin kişiye kazandırması gereken ahlak kazanmaların unutulduğu bir kaba Müslümanlık tipi de gelişmiş bulunmaktadır.”
S. AHMET ARVASİ'NİN İLMİHALİ FARKLIDIR
Arvasi hoca sıradan bir ilmihal yazmıştır ancak bu sıradan ilmihalin içine güncel meseleleri nakşetmiştir. Nasıl mı? Siz bugüne kadar okuduğunuz herhangi bir ilmihalde “anaokulunun önemine değinildiğini gördünüz mü? Hangi ilmihalde “çocuklarınıza şiir ve hikaye okuyun, onları güzel sanatlara yönlendirin” veya “Müslüman’ın kurtuluşu sanatla olacaktır.” ifadesine denk geldiniz? Ya da hangi ilmihalde yabancı sosyologların ifadelerine yer verildiğini ve bunlar üzerinden nüfus politikasına değinildiğini, yine hangi ilmihalde “zirai toplum ve sanayi toplumu nüfusuna dikkat çekildiğini gördünüz?Arvasi hoca tüm eserlerinde okuyucularına bir kapı aralar, yeni ufuklar açar. Kitaplarında, derslerinde olduğu gibi Doğunun ve Batının sosyologlarının, felsefecilerinin, bilim adamlarının görüşlerini bize aktararak yol gösterir. Öğrencilerinden Sakin Öner, eğitimci S. Ahmet Arvasi için şöyle der: “Doğu ve Batının bütün psikolog, sosyolog ve filozoflarının fikirlerini çok iyi bildiğinden, onunla tartışma cesareti gösterenler sürekli kaybediyorlardı.” Arvasi’nin öğrencileri onun ders anlatışını özetlerler: “Sınıfta dolaşır, Doğunun ve Batının düşünce adamlarının fikirlerini aktarır, sonra bunlardan kendisi bir sonuç çıkarırdı.” O bir öğretmendir. Kitaplarında da sınıftaki ders anlatışını aynıyla görmemiz mümkündür.

S. AHMET ARVASİ BEŞİR AYVAZOĞLU'NU DA ETKİLEMİŞTİR
Beşir Ayvazoğlu bir yazısında bir ayrıntıya dikkat çeker: “Talebelik hayatımda etkisi altında kaldığım tek hocam merhum S. Ahmet Arvasi olmuştur. Onun her dersi bilginin ve düşüncenin geniş ufuklarında zevkli bir seyahatti. Son derece etkileyici bir ders anlatış tarzı vardı. Anlattıklarını aktör gibi yaşardı. Gözleri çok etkileyiciydi. Karşımdakileri bakışları ile cazibe alanına çeker, mantığı ve belagatiyle büyülerdi.”Arvasi’nin bilgi ve birikimini, mantık süzgecinden geçirerek nakletmesi tüm eserlerinde mevcuttur. Okumalarına bakarsak, Eflatundan Emile Durkheim’e, Machiavelli’den Zimmerman’a, İbni Haldun’dan Kari Marksa, Nietzsche’den M. Kovalevski’ye, Henry Bergson’dan Y. Kandehlevi’ye, Auguste Comte’den İmam Rabbaniye, J. J. Rousseau’dan Mevlana'ya, S. Freud’dan İmam-ı Azam'a geniş bir yelpaze görürüz. Eserlerinde yaptığı alıntıları kaynak vererek belirtmesindeki amaç da bizi araştırmaya sevk etmek, ufkumuzu açmak, kalıplarımızı kırmak içindir. Müslüman’ın dünyaya ve olaylara at gözlüğüyle bakması yerine her zaviyeden bakışını ister.
İLM-İ HAL BİLİNDİK İLMİHALLERDEN FARKLIDIR
İlm-i Hal’de de bu geniş okumayı görmemiz mümkündür. Arvasi'nin ilmihali dışında hiçbir ilmihalde E. Durkheim, F. Le Play, T. Hobbes, S. Freud, Hans Treyer, Paul Janet, Adolphe Coste, Thomas Robert Malthus, Kovalevskı gibi isimlerden alıntı yapıldığını göremezsiniz. Yazar, eğitim sosyolojisinden, eğitim psikolojisinden ve konu ile ilgili eserlerden istifade etmiş, alanında uzman kişilerin açıklamalarına eserinde yer vermiştir.Gelelim güncel konulardaki yaklaşımına. Öncelikle şunu belirtmekte fayda var ki Arvasi, ileri görüşlü bir aydındır. 1965 yılında kaleme aldığı ve Türk İslam Ülküsü kitabının iskeleti sayabileceğimiz “İleri Türk Milliyetçiliğinin İlkeleri adlı kitapçığında “Türk milliyetçilerinin kendilerini anlatacak, ifade edebilecek tiyatrolarını kurmasını, gazete ve dergilerini basmasını, radyosu olması gerektiğini savunur ki o dönemde bunlar devlet eliyle yapılan çalışmalardır ve özel sektörün esamesi okunmamaktadır.
ANAOKULLARININ ÖNEMİNE DİKKAT ÇEKEN BİR İLMİHAL
1983 yılında yazdığı İlm-i Hal’de Arvasi anaokullarına dikkat çeker. Türkiye’de daha yeni olan, büyük şehirlerde az sayıda bulunan anaokullarının ülke geneline yayılmasını ister. “İlk çocukluk safhasında, yani 3 ila 6 yaşları arasındaki çocuklara İslami ölçülere uygun bir terbiye verecek muasır anaokullarımızın bulunması ne kadar iyi olurdu. Müslüman aileler, bu konuda ne kadar da teşkilatlanmaya muhtaç görünüyorlar.”“Anaokullarının çocukların bedeni, zihni, hissi, iradi ve içtimai gelişmelerinde çok mühim rolleri vardır. Bu okullarda okuma yazma öğretilmez, yeni yetişecek nesillere İslami ruh, iman ve ahlak ölçüleri içinde bedeni ve ruhi gelişme sağlanır, çocuklar mektep hayatına hazırlanır.” “Ehemmiyetle belirtmek gerekir ki bir kavmin, bir ırkın, bir cemiyetin istiklali kendi çocuklarına istediği terbiyeyi verebilmesi ölçüsünde vardır. Kendi çocuklarına istediği terbiyeyi veremeyen cemiyetler, asla hür ve bağımsız değildirler.”
Arvasi, eserlerinde sanata büyük önem verir. İlm-i Hal’de de bu konuya dikkat çeker ve çocukluktan başlamak üzere sanat eğitimine önem vermeyi tavsiye eder: “Çocuğun kelime hâzinesini zenginleştirmede, muhayyilesini geliştirmede ve muhakemesini işletmede hikayelerin, menkıbelerin, masalların büyük payı vardır. Ebeveyn ve terbiyeciler, korkutucu, ürkütücü olmamak şartıyla çocuklara bol bol hikaye, masal, menkıbe, şiir vs. okumalı, onların anlayacağı dille onlarla sohbet etmelidirler.”
S. AHMET ARVASİ İLMİHALİNDE SANATTAN ÇOKCA BAHSETMİŞTİR
“Bir Müslüman, 24 saatini değerlendirirken İslam’ın sanat anlayışı içinde kendi imkanlarına göre çalışmalı; şiir, güzel yazı, tiyatro, hikaye, roman... yazmalı, çağın gerektirdiği eserlerle bütün güzel sanat dallarında verimli olmalıdır.” İlmihalde tiyatro ve sinemadan bahsetmek olur mu demeyin. Arvasi, güncel konulara el atarak ilmihalinde bize yol gösteriyor: “Güzel sanatların her dalı aynı zamanda çocuklara da hitap eder. Bir cemiyet, kendi çocukları için onların anlayabilecekleri seviyede estetik çalışmalar yapmak zorundadır. Bu çalışmalar hem çocukta estetik duygusunu güçlendirir, hem de onu cemiyetin istediği ölçüler içinde geliştirir.İyi ve usta kalemlerden çıkmış tiyatro eserleri ile senaryolar, yine aynı ustalıkla sahneye konur ve filmlere aktarılırsa çok başarılı olmakta, genç nesillerin terbiyesinde iyi neticeler vermektedir. Müslümanlar, kendi kültür ve medeniyetlerinin değerleri içinde kalarak çocuklar ve gençler için hazırlayacakları filmler ve tiyatro eserleri ile kısa zamanda büyük hamleler yapabilirler. Bu husus çok mühimdir.”
İlmihalde borçlanma, banka, kooperatif, para, karaborsa konularına da güncel bakış açısıyla yaklaşılmıştır. Bunun yanında nüfus planlaması da günümüz şartlarına göre istihdamla izah eder: “Bilinmelidir ki memleketin nüfus artış hızını zoraki tedbirlerle düşürmeye kalkışmak doğru değildir. Esasen, ilmi müşahedeler göstermiştir ki memleketler sanayileştikçe, zirai cemiyet yapısından sınai cemiyet yapısına geçtikçe, kadınların aile dışında çalışma temayülleri arttıkça, nüfusun artma hızı da bunlara paralel olarak kendiliğinden düşmektedir.

S. AHMET ARVASİ İLMİHALİNDE NÜFUSTAN DA BAHSETMİŞTİR
Nitekim, sanayileşmiş ve kalkınmış memleketler, daha fazla nüfus barındırma imkanına sahip oldukları halde, hatta dışarıdan nüfus talep ettikleri halde, oralarda nüfusun artma hızı düşüktür de bunun aksine, henüz yeter derecede sanayileşmemiş ve kalkınmamış zirai cemiyetler daha az nüfus barındırdıkları halde oralarda nüfus artış hızı fazladır. Şimdiye kadar yapılan müşahedeler göstermektedir ki zirai cemiyetler fazla ürerler ve fakat artan bu nüfusu barındırmakta ve geçindirmekte zahmet çekerler; sınai cemiyetler ise az ürerler ve dışarıdan nüfus ve emek ithal etmek isterler.Bu, zirai cemiyetlerin nüfusu ittiğini ve sınai cemiyetlerin ise nüfusu çektiğini ifade eder. Böyle olunca zirai cemiyet yapısında bulunan Müslüman milletler, kısa zamanda sanayileşebilirse bugün sahip oldukları nüfus hacim ve kesafetinin kendilerine yetmeyeceğini, dışarıdan nüfus ve emek ithal etmek zorunda kalacaklarını hayretle göreceklerdir. O halde, Müslümanlara düşen iş, suni ve zorlama tedbirlerle nüfuslarını azaltmak yerine, sağlam dini ve milli programlarla insan unsurlarını muasır şartlarda terbiye edip kadrolaştırmak ve geri kalmışlık zincirini, hızlı ve dengeli bir sanayileşme planına bağlanarak kırmaktır. Cemiyetler her şeyden önce, insan unsurunu değerlendirememişse hiçbir ham maddesini değerlendiremezdi.
S. AHMET ARVASİ'NİN İLMİHALİ AYNI ZAMANDA BİR KİŞİSEL GELİŞİM KİTABIDIR
Görüldüğü gibi Arvasi, İlm-i Halinde sadece kuru dini bilgileri vermez. Bir ülkenin kalkınmasından, sanayi hamlesinden, ekonomisinden, çocuk eğitiminden, insanın sanatla huzur bulmasından, çocuklar için sinema ve tiyatroların yazılması ve oluşturulmasından, prematüre doğan çocuklar için yapılması gerekenden, ülkenin nüfus planlamasından, kadınların ilim öğrenmesinden ve kadınların her alanda çalışmasına kadar güncel konuları ele alıyor.Özellikle Doğu ve Batının eğitim bilimcilerinin, sosyologlarının, felsefecilerinin, din adamlarının, fikir insanlarının görüşlerini ilmihal dahil tüm eserlerinde aktarması ve dipnot olarak vermesi bize yeni ufuklar açıyor. “Bu dinsiz, şu kafir; görüşleri dikkate alınmaz.” anlayışını yıkıyor ve doğrunun, güzelin her iklimde, her coğrafyada vücut bulabileceğini, bu doğru ve güzellikleri almakla bir şey kaybetmeyeceğimiz gibi çok şeyler kazanacağımızı bize anlatıyor.
İlm-i Hal, belki dört dörtlük bir eser değildir. Zaten Arvasi hoca da bu konuda mükemmel bir eser ortaya koymak iddiasında değildir. O, sadece keskin kurallar yumağı içinde boğulmuş ilmihal telifçiliğinde bir farklılık yapmaya çalışmış, gerek bu alanda çalışanlara gerekse bizlere bir kapı aralamış, ufuk açmıştır.
Milli Mecmua Dergisi; Mustafa Kuvancı
Kafakalem.com
Kitap