Kime (danışmana değil de insanlığa) yazdığımıza bir kez karar verdikten sonra nasıl yazacağımıza karar vermemiz gerekiyor. İşte işin zor yanı da bu. Bununla ilgili tümü kapsayıcı ve en ince ayrıntıları ele alan kurallar olsaydı, hepimiz çok büyük yazarlar olurduk.
Tezi pek çok kez yeniden yazmanız ya da tezi yazmaya başlamadan önce başka şeyler yazmanız tavsiye edilebilir. Çünkü yazmak da bir antrenman sorunudur. Bütün bunlara rağmen çok genel bazı tavsiyeler verilebilir. Proust değilsiniz. Çok uzun cümleler kurmayın. Kendinizi alıkoyamıyorsanız, kurun ama sonra o cümleleri bölün. Özneyi tekrarlamaktan korkmayın, çok fazla adıl ve yan tümce kullanmayı bir yana bırakın.
Şöyle yazmayın: "Günümüzde pek çok kişinin çağdaş felsefenin başyapıtı saydığı Tractatus Logico-Philosophicus'un ünlü yazarının kardeşi olan piyanist Wittgenstein, savaşta sağ elini kaybettikten sonra, Ravel'in onun için sol elle çalınacak bir konçerto yazmış olmasının şansına nail oldu."
Hiç değilse şöyle yazın: Piyanist Wittgenstein, filozof Ludwig'in erkek kardeşiydi. Sağ elini kaybettiğinden Ravel ona sol eliyle çalabileceği bir konçerto yazdı.
Ya da şöyle yazın: Piyanist Wittgenstein, meşhur Tractatus'un filozof yazarının kardeşiydi. Piyanist Wittgenstein sağ elini kaybetmişti. Bu nedenle Ravel ona sol eliyle çalacağı bir konçerto yazdı.
Hiç değilse şöyle yazın: Joyce aile, vatan ve din gibi bağlılıkları bir yana bırakmıştı. Amacından başka bir şeye bağlılık duymuyordu. Fabio Massimo'nun politik düşüncelerine ve "sosyalist" eğilimlere meylettiğini söyleyenler olsa da politik angajmanı olan bir yazar olduğu söylenemez. İkinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde, Joyce Avrupa'yı altüst eden dramı isteyerek ve bilerek görmezden gelmeyi tercih etti. Tek derdi Finnegans Wake'i yazmaktı.
Daha "yazınsal" görünüyor olsa da lütfen aşağıdaki gibi yazmayın:
Stockhausen "gruplardan" söz ettiğinde aklında Schönberg'in dizisi yoktu, Webern'inki de. Alman müzisyen, dizi bitmeden önce on iki notadan bazılarını tekrarlamaması gerektiği söylenseydi bunu kabul etmeyebilirdi. Dizi kavramı değil de yapısal açıdan pek de uzlaşımsal olmayan "küme" kavramını da. Öte yandan Webern de Ein Überlebemder aus Warschau'un (Varşova'dan kurtulan biri) yazarının sıkı ilkelerinin takip etmiyordu. Şimdi Mantra'nın yazarı daha da öteye gidiyor. İlkinden söz ettiğimizde eserinin çeşitli aşamalarını birbirinden ayırt etmek gerekir. Aynı şeyi Berio da söylemektedir: Bu yazarı dogmatik bir dizici olarak kabul etmek mümkün değildir.
Tezi pek çok kez yeniden yazmanız ya da tezi yazmaya başlamadan önce başka şeyler yazmanız tavsiye edilebilir. Çünkü yazmak da bir antrenman sorunudur. Bütün bunlara rağmen çok genel bazı tavsiyeler verilebilir. Proust değilsiniz. Çok uzun cümleler kurmayın. Kendinizi alıkoyamıyorsanız, kurun ama sonra o cümleleri bölün. Özneyi tekrarlamaktan korkmayın, çok fazla adıl ve yan tümce kullanmayı bir yana bırakın.
Şöyle yazmayın: "Günümüzde pek çok kişinin çağdaş felsefenin başyapıtı saydığı Tractatus Logico-Philosophicus'un ünlü yazarının kardeşi olan piyanist Wittgenstein, savaşta sağ elini kaybettikten sonra, Ravel'in onun için sol elle çalınacak bir konçerto yazmış olmasının şansına nail oldu."
Hiç değilse şöyle yazın: Piyanist Wittgenstein, filozof Ludwig'in erkek kardeşiydi. Sağ elini kaybettiğinden Ravel ona sol eliyle çalabileceği bir konçerto yazdı.
Ya da şöyle yazın: Piyanist Wittgenstein, meşhur Tractatus'un filozof yazarının kardeşiydi. Piyanist Wittgenstein sağ elini kaybetmişti. Bu nedenle Ravel ona sol eliyle çalacağı bir konçerto yazdı.
BAŞKA BİR YAZIYA ÖRNEK VERECEK OLURSAK
Sakın şöyle yazmayın: İrlandalı yazar aile, vatan ve dinden vazgeçmişti ve amacından başka bir şeye bağlılık duymuyordu. Her ne kadar bazı araştırmacılar Fabio Massimo'nun düşüncelerinden etkilendiğinden ve "sosyalist" eğilimlerinden söz etmiş olsa da politik angajmanı olan bir yazar olduğu söylenemez. İkinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde, Avrupa'yı altüst eden dramı bilerek ve isteyerek görmezden gelmeyi kasıtlı olarak tercih etmiş ve sadece son eserini yazmanın derdine düşmüştü.Hiç değilse şöyle yazın: Joyce aile, vatan ve din gibi bağlılıkları bir yana bırakmıştı. Amacından başka bir şeye bağlılık duymuyordu. Fabio Massimo'nun politik düşüncelerine ve "sosyalist" eğilimlere meylettiğini söyleyenler olsa da politik angajmanı olan bir yazar olduğu söylenemez. İkinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde, Joyce Avrupa'yı altüst eden dramı isteyerek ve bilerek görmezden gelmeyi tercih etti. Tek derdi Finnegans Wake'i yazmaktı.
Daha "yazınsal" görünüyor olsa da lütfen aşağıdaki gibi yazmayın:
Stockhausen "gruplardan" söz ettiğinde aklında Schönberg'in dizisi yoktu, Webern'inki de. Alman müzisyen, dizi bitmeden önce on iki notadan bazılarını tekrarlamaması gerektiği söylenseydi bunu kabul etmeyebilirdi. Dizi kavramı değil de yapısal açıdan pek de uzlaşımsal olmayan "küme" kavramını da. Öte yandan Webern de Ein Überlebemder aus Warschau'un (Varşova'dan kurtulan biri) yazarının sıkı ilkelerinin takip etmiyordu. Şimdi Mantra'nın yazarı daha da öteye gidiyor. İlkinden söz ettiğimizde eserinin çeşitli aşamalarını birbirinden ayırt etmek gerekir. Aynı şeyi Berio da söylemektedir: Bu yazarı dogmatik bir dizici olarak kabul etmek mümkün değildir.